Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bizim de yaptırımlarımız olacaktır

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bizim de yaptırımlarımız olacaktır

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya’daki gelişmelere ilişkin, “Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru. Ona meşruiyet kazandırmanın gayreti içinde olanlar var. Serrac ise meşru bir lider, meşru bir temsilci.” dedi.

Erdoğan, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’daki temaslarının sonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Cenevre’den sonra geldiği Kuala Lumpur’da Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed’in girişimiyle düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi’ne katıldıklarını anımsatan Erdoğan, Türkiye, Malezya, Katar ve İran’dan devlet ve hükümet başkanları ile pek çok ülkeden üst düzey temsilcinin katıldığı zirvede İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alma fırsatını bulduklarını bildirdi.

Erdoğan, “Zirveye, Endonezya ve Pakistan’ın da gelmesi planlanmıştı ama maalesef katılamadılar. Dolayısıyla zirveyi 4 ülke lideri olarak gerçekleştirmiş olduk. Kalkınma, araştırma geliştirme, bilim ve teknoloji, girişimcilik ve savunma sanayisi konularını özellikle masaya yatırdık. Bundan sonra inşallah bunun devamı da gelecek.” diye konuştu.

“Tabii bu vesileyle bir muhasebe de yaptık ve yapıyoruz.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“İlim, irfan, kültür, sanat ve refahın sembolü olan İslam dünyası bugün neden bu halde? Bu sorunu aşmak için neler yapmalıyız? Bu soruları samimi bir şekilde sormamız ve cevaplandırmamız gerekiyor. İslam ülkelerinin her alanda büyük potansiyeli var fakat iç çatışmalar, savaşlar, cehalet, kötü yönetim, ekonomik geri kalmışlık ve dış müdahaleler nedeniyle bu potansiyeli hayata geçiremiyoruz. İslam ülkelerinin geri kalması kimsenin faydasına değildir. Fakat İslam ülkelerinin de kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor.”

Zirve marjında bir dizi görüşme gerçekleştirdiklerini de belirten Erdoğan, “Malezya Başbakanı Sayın Mahathir Muhammed, İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani ve Katar Emiri Sayın Temim ile ikili ilişkilerimizi ve bölgesel konuları ele aldık. Meselelerimizi çözmek için aramızdaki diyalog ve iş birliğini artırmaya bundan sonra da yine aynı şekilde devam edeceğiz.” ifadesini kullandı.

Ardından dörtlü bir zirve yaptıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu dörtlü zirveyi de Sayın Mahathir Muhammed, Sayın Şeyh Temim, Sayın Ruhani ve şahsım olmak üzere gerçekleştirdik. Burada kendimize bazı hedefler belirledik ve bu hedefler üzerinde de bundan sonraki süreçte belirleyeceğimiz arkadaşlarımızla çalışmaları sürdüreceğiz. Kurum ve kuruluşlar da aynı şekilde bu çalışmaları sürdürecek. Böylece bana göre bu zirvenin anlamı, gücü, potansiyeli bundan sonra çok daha farklı bir halde inşallah devam etmiş olacak. Bu sadece zirve ile kalan bir süreç değil, zirveden sonra da devam eden bir süreç olacak inşallah. Tabii bu bizim için şu bakımdan anlamlı; en azından bu dört ülke artık birbirleriyle yoğunluklu bir çalışmayı sürdürecekler. Bilim, sanat, savunma sanayisi, ekonomi, ticaret, kültür; bütün bu alanları kapsayacak şekilde bu çalışmalarımızı inşallah sürdüreceğiz. Hepimiz notlarımızı aldık. Bu konu ile ilgili olarak bundan sonraki süreçte de hepimiz ev sahipliği yaparak inşallah süreci devam ettireceğiz.”

Libya ve Suriye konuları
Kuala Lumpur Zirvesi’nde liderlerle Libya ve Suriye meselesine ilişkin atılabilecek ortak adımlar ve iş birliği imkanlarının gündeme gelip gelmediği yönünde bir soru üzerine Erdoğan, “Bu konuyu aramızda ele aldık. Bu dörtlü ekip bundan sonraki süreçte bu işi sahiplenir, kararlı bir şekilde tutarsa somut neticeler alınabilir.” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Örneğin, Libya ve Suriye şu anda önümüzde. Libya’da biz şu anda nasıl bir rol üstleniyorsak, Suriye’de nasıl bir rol üstlendiysek bundan sonraki süreçte de buna benzer rolleri birlikte üstlenmenin kararlılığını ortaya koyacağız. Yani nemelazımcılığın olmadığı, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığın’ olmadığı bir süreci devam ettireceğiz. Koalisyon güçleri adı altında Irak’a girdiler mi? Girdiler. Suriye’ye girdiler mi? Girdiler. Yani, ‘Bizim ne işimiz var orada?’ diyorlar mı? Demiyorlar. Aynı şekilde Libya’da Mısır’ın ne işi var? Libya’da Abu Dabi yönetiminin ne işi var? Gelip oraya girdiler mi? Girdiler. Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru. Ona meşruiyet kazandırmanın gayreti içinde olanlar var. Serrac ise meşru bir lider, meşru bir temsilci. Onu ise yok farz etmenin gayreti içerisine giriyorlar. Peki bunun içinde kimler var? Mısır var, Abu Dabi var, Fransa var, hatta İtalya var. Şimdi maalesef Rusya’nın da kendisi görünmese de bakıyorsunuz oluşturduğu bir şirket var. Biliyorsunuz Amerika’nın buna benzer şirketleri çoktur. Mesela Afganistan’da eski askerlerin oluşturduğu şirketler söz konusu. Onlara belli yüksek ücretler veriyorlar ve onlar da geliyor, Afganistan’da savaşı gayrimeşru olarak yürütüyorlar. Libya’da, Wagner denilen kuruluş vasıtasıyla bunlar adeta Hafter’in paralı askerleri olarak onun yanında görev yapıyorlar. Parasını kimler veriyor malum. Böyle bir durum söz konusu ve bütün bunlar karşısında tabii ki bizim seyirci kalmamız doğru değil. Biz de elimizden geleni şu ana kadar yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.”

Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda Libyalı bir akademisyenin teşekkür ederek, “Bizi orada yalnız bırakmadınız, bizi orada sahiplendiniz. Eğer bizi yalnız bıraksaydınız, işte burada şu anda özellikle Fransızlar, bir yanında Mısır, öbür tarafta Birleşik Arap Emirlikleri ciddi manada bize sıkıntı vereceklerdi.” dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz de hamd ettik. Demek ki her ne kadar Türkiye’nin içinde ana muhalefet bu işlere karşı çok farklı bir görünüm sergiliyorsa da bu işin kadir kıymetini bilen de var.” diye konuştu.

“Sembolik arşivleri var”
Yakın zamanda 1915 Ermeni olaylarının yine gündeme getirildiği belirtilerek, “Türkiye bu konuyu siyasetin alanından çıkarmak istiyor. ‘Biz arşivlerimizi açıyoruz’ dedi. Bu konu kapsamında Türkiye yeni bir hamle yapacak mı?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda Başbakanlığı döneminde Türkiye olarak çok ciddi bir meydan okuma yaptıklarını hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Tabii karşı taraftan böyle ciddi, dişe dokunur bir cevap gelmedi. Bir müddet bu işler sürdü ve kimse de arşivini falan açamadı. Olmayan şeyi açamazlar. Bunların Harvard’da cüzi, sembolik arşivleri var, Fransa’da yine ufak bir arşivleri var. Ermenistan’ın kendisinde bile böyle ciddi bir arşiv söz konusu değil. Bizim şu anda Silahlı Kuvvetlerimizin 1 milyonu aşkın belgeye sahip arşivi var. ‘Buyurun gelin, inceleyin, çalışın.’ Bütün akademisyenlere, vesaire bunu defaatle söyledik. Ama onlar böyle bir meydan okumaya ‘Biz de gelelim, çalışalım, inceleyelim’ diyemediler. Çünkü iş oraya kaldığı zaman bunun ne kadar kendi aleyhlerine olacağını da biliyorlar, görüyorlar.

Bundan sonraki süreçle ilgili biz şimdi bir ekip oluşturduk. Bununla ilgili bir çalışmayı inşallah arkadaşlarımız yapacaklar ve uluslararası camiadan da buna katılanlar olursa onları da bunun içine tabii dahil edebiliriz. Türk Tarih Kurumunu bu konuda çok daha faal, çok daha aktif hale getirerek çalışmalarımızı belgesellerle inşallah daha da güçlendireceğiz. Bununla ilgili yeniden bazı akademik çalışmaları teşvik etmek suretiyle işi çok daha güçlü bir hale getirelim istiyoruz.”

ABD’nin yaptırım kararı
Bir gazetecinin, ABD’de senatonun iki kanadının da savunma bütçesini onayladığını belirterek, “Türkiye’yi ilgilendiren tarafları var. F35 programı ki Türkiye bu programın ortağı, F35 uçaklarının ABD tarafından satılmamasına yönelik. Keza Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunun kaldırılması önerisi var. Türkiye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada ‘Gerekli tedbirleri alırız’ ifadesini kullandı. Sizin yorumunuz ne olur?Tedbirler ne?” sorusuna Erdoğan, “Dışişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu açıklama bizim açıklamamızdır.” karşılığını verdi.

S-400 ve F35’lerle ilgili adımların bitmiş işler olduğunu aktaran Erdoğan, “Biz bu işi bitirmişiz. Bunu kaç kere söyledik. Şimdi bir de utanmadan, sıkılmadan Türk Akım ile ilgili ‘buna yaptırım uygularız’ diyorlar. Bu, tam manasıyla haklarımıza tecavüzdür. Bütün bunlara karşı tabii ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır. Yani biz eli kolu bağlı duracak bir millet değiliz. Hep söylüyorum, ‘biz kabile devleti değiliz.’ Burası Türkiye… Tarihiyle, her şeyiyle bizim bir farklılığımız var. Dolayısıyla da bu konu ile ilgili biz de kendi yaptırımlarımızı kesinlikle uygulamaya sokarız.” değerlendirmesini yaptı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın azil süreci konusundaki durumun iki ülke ilişkilerine nasıl yansıyacağına ilişkin soruyu da Erdoğan, şöyle yanıtladı:

“Şu anda ABD Kongresi’nde azille ilgili konular olabilir. Bizim de kendimize has, iç siyasette, dış siyasette uğraştığımız birçok konularımız var. İşte Cenevre’den çıktık, 11,5 saat yolculukla Malezya’ya geldik. İşte durmuyoruz, biz de bir şeyler yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu dörtlü zirveye gelen liderler, bunlarla ilgili konuları da konuştular. Çünkü hepsinin bu noktalarda belli bir derdi var. Bizim de derdimiz var ama inşallah buna karşın bizim de kendi alternatif uygulamaya koyabileceğimiz çözüm yollarımız var.”

“Bizim kapıyı pek çalamıyorlar”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kuala Lumpur Zirvesi’ne Suudi Arabistan’ın baskısıyla Pakistan ve Endonezya’nın katılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soru üzerine, Suudi Arabistan ile Abu Dabi yönetiminin bu tür tavırlarının ilk olmadığı değerlendirmesini yaptı.

Suudi Arabistan’ın Pakistan üzerinde baskı kurduğunu gördüklerini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Şimdi Pakistan’a Merkez Bankası ile alakalı daha önce vermiş oldukları sözler var. Ama hepsinden öte bir de 4 milyon Pakistanlı Suudi Arabistan’da çalışıyor. ‘Bunları geri göndeririz, yerine Bangladeşlileri alırız’ vesaire diyorlar. Öbür taraftan Merkez Bankası ile bağlantılı olan konuları aynı şekilde, ‘Biz paramızı geri çekeriz’ vesaire gibi tehditlerle ekonomik olarak ciddi sıkıntılar içerisinde olan Pakistan, bu noktada daha farklı bir tavrın içerisine girmek durumunda kaldı. Endonezya da aslında önce devlet başkan yardımcısını gönderecekti, sonra onu da göndermedi. Yani Allah’a hamd olsun bizim kapıyı pek çalamıyorlar. Mesele duruş meselesi. Duruş oldu mu Allah’ın da lütfuyla kapılar açılıyor.”

Irak’ta, Suriye’de, Somali’de de aynı tavırların yaşandığının hatırlatılması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların benzer konular olduğunu vurguladı.

Suudi Arabistan’ın Somali’ye destekleri olmadığını ifade eden Erdoğan, “Ama Somali sıkıntılı olduğu halde tavrını koydu. Abu Dabi yönetimi orada bir şeyler yapacaktı. Sonra vazgeçtiler veyahut da vazgeçirildiler, yapamadılar. Zaten orada çok enteresandır, bu büyük denilenlerin hiçbirisinin neredeyse büyükelçiliği yok. Yani havalimanının yanına karavan gibi bir şeyler yapmışlar, onun içine büyükelçilik diyorlar.” dedi.

Türkiye’nin dünyada en büyük büyükelçiliğinin Somali’de bulunduğunu kaydeden Erdoğan, yaklaşık 80 bin metrekarelik, devasa bir yer olduğunu söyledi.

Burada, güzel projelerinin de olduğunu anlatan Erdoğan, “Şu anda Somali’ye askeri eğitim veriyoruz ama şimdi artık eğitimlerini orada sürdürüyorlar. Sağlık hizmetleriydi, eğitimdi vesaire… Türkiye’de de ciddi sayıda Somalili öğrenci var. Şu anda tıp ve başka alanlarda eğitim öğretim gören Somalili gençler var. Bu bağları geliştireceğiz. İnşallah bu yapılanmayla yeni atmakta olduğumuz adımlarla bazı yerlerde inşallah ana arter durumuna gelebiliriz. Bütün mesele niyet hayr, akıbet hayr.” değerlendirmesini yaptı.

Üç muhalefet partisinin Meclis Dışişleri Komisyonu’nda Libya ile varılan mutabakata ret oyu verdiğinin hatırlatılarak, CHP Grup Başkanvekilinin Hafter’e ilişkin açıklamalarına yönelik değerlendirmeleri sorulan Erdoğan, şunları söyledi:

“Halk Partisi’nin takındığı tavırlar, yanına kimleri aldığı, kimlerle beraber nasıl hareket ettiği malum. Örneğin, bu konuda bile sıkıştı, ‘halka nasıl izah edeceğiz?’ diye. Kalktılar ilk gün ‘öyle mi böyle mi’ derken olumlu adım attılar. Daha sonra HDP o olumlu tavrını geri çekti ama o bir defa adımı atmıştı. Halk Partisi olsun, İyi Parti olsun, onlarla bir yere varmak mümkün olur mu? Bunlar kim legaldir, kim illegaldir, kim Türkiye dostudur, kim değildir, bunları bilecek çapta değiller. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir derdi yok. Türkiye’nin menfaatleri neyi gerektirir, yerli olmak nedir, milli olmak nedir? Yani bunun 6 okunun içindeki milliyetçiliğe, halkçılığa falan bakmayın. Onların hepsi hikaye. Hiçbir zaman onlar bunun gereğini yerine getirmediler, getiremezler. Bu işler, öyle lafla olmuyor. Karikatürize edilmiş olan oklarla olmuyor. Bütün mesele bunu ruhen yaşamak. Ruhen yaşayamazsanız zaten bir yere de varamazsınız. Bu millet de sizi zaten bir yere temsilci olarak koymaz. Olay bu.”

Sosyal Medyada Paylaş
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ