Üstel: Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi ve devletleşme süreci, tarihe altın harflerle geçmeyi hak eden bir mücadeledir.

Üstel: Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi ve devletleşme süreci, tarihe altın harflerle geçmeyi hak eden bir mücadeledir.

Başbakan Ünal Üstel, Milli Mücadele ve Şehitler Haftası dolayısıyla bir mesaj yayınladı.

Başbakan Ünal Üstel’in açıklaması şöyle;

 

‘‘Kıbrıs meselesi bir günde doğmadı.

Bir masada başlamadı

Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesi ve devletleşme süreci, tarihe altın harflerle geçmeyi hak eden bir mücadeledir.

 

Kıbrıs’ta Türklerin devletleşme süreci; Genel Komite’den Geçici Türk Yönetimi’ne, ardından Türk Yönetimi’ne; Otonom Türk Yönetimi’nden Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne ve nihayetinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uzanan uzun, zorlu ve ağır bedeller ödenmiş bir tarihsel yürüyüştür.

 

1963 yılında Kıbrıs Türk halkına yaşatılan acıların ardından fiilen dağılan Kıbrıs Cumhuriyeti sonrasında, 1968 yılında Beyrut’ta başlayan ve daha sonra Kıbrıs’ta devam eden görüşmeler, iki taraf arasındaki zihniyet farkını daha ilk günden açıkça ortaya koymuştur.

 

Türk tarafı eşitlik, onur ve güvenliğe dayalı bir ortaklık arayışındayken; Rum tarafı Kıbrıs Türklerini hiçbir zaman eşit bir halk olarak görmemiştir.

 

Onların anlayışına göre Kıbrıs Türkleri bir “azınlık”tı ve azınlıklara eşit hak verilemezdi.

 

Bu zihniyet hiç değişmedi.

 

15 Temmuz 1974’te Yunan cunta yönetimi ve EOKA mensupları tarafından Makarios’a karşı gerçekleştirilen darbe ile başlatılan adanın Yunanistan’a ilhak süreci, yüzyıllardır zihnin arka planında var olan gerçek niyeti açık biçimde gözler önüne sermiştir.

 

Darbecilerle Makarios arasındaki fark hedefte değil, yöntemdeydi.

 

Hedef aynıydı: Enosis.

Yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması.

 

Bu noktada Türkiye, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan garantörlük haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Barış Harekatı’nı başlatmıştır.

 

Bu harekat, Kıbrıs Türk halkının yok edilmesini önlemekle kalmamış; adaya barışı, Yunanistan’a ise demokrasiyi getirmiştir.

 

Bugün bazı çevreler Türkiye’yi “işgalci” olarak göstermeye çalışsa da tarihsel gerçekler örtülemeyecek kadar açıktır.

 

Nitekim Makarios dahi, 21 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada darbenin ve işgalin kaynağının Yunanistan olduğunu açıkça ifade etmiştir.

 

Barış Harekatı’ndan sonra görüşmeler yeniden başlamış; olası bir federasyon çözümüne iyi niyetle yaklaşılarak 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilmiştir.

 

Ancak Rum tarafı bu aşamada da uzlaşmayı değil, dayatmayı tercih etmiştir. Onlara göre Kıbrıs Cumhuriyeti Rum devletine dönüşmüştür ve Türkler bu yapının içine “yama” edilmelidir.

 

Türk tarafı, görüşme masalarında Rum tarafının dayatmalarına mahkum olmamak; kendi varlığını, egemenliğini ve özgürlüğünü korumak amacıyla self determinasyon hakkını kullanmış ve 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir.

 

KKTC, Kıbrıs Türk halkının mücadelesinin yalnızca bir sembolü değil; aynı zamanda onun teminatıdır.

 

Sonraki yıllarda görüşmeler farklı adlar ve formatlarla sürmüş; ancak Rum–Yunan ikilisinin değişmeyen uzlaşmaz tutumu nedeniyle hiçbir süreç kalıcı bir sonuca ulaşamamıştır.

 

2004 yılının Nisan ayında Annan Planı referandumunda Türk tarafı “evet” derken, Rum tarafı “hayır” demiştir.

 

Buna rağmen Kıbrıs Türk halkına verilen sözlerin tek bir tanesi bile yerine getirilmemiş; haksız, hukuksuz ve insanlık dışı ambargolar ile baskılar devam etmiştir.

 

Bugün gelinen noktada gerçek açıktır:

Sorun, müzakere eksikliği değil; niyet eksikliğidir.

Sorun, diyalog eksikliği değil; eşitliği reddeden bir zihniyettir.

 

Kıbrıs Türk halkı, geçmişte olduğu gibi bugün de varlığını, iradesini ve devletini koruma kararlılığındadır.

 

Tarih; kimin uzlaşıdan kaçtığını, kimin barış için bedel ödediğini zaten kayda geçirmiştir.

 

Bu nedenle özellikle gençlerimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dört elle sarılmalıdır. Kurduğumuz cumhuriyetin eksikleri var mıdır? Ülkemizde yaşadığımız sıkıntılar var mıdır? Elbette vardır.

 

Ancak her şeyin üzerinde bir gerçek vardır:

Bizim bir devletimiz vardır.

Güven içinde yaşadığımız bir devlet.

 

Eksikleri hep birlikte gidereceğiz, hatalar varsa onları da birlikte düzelteceğiz. Ama devletsiz kalamayız, yaşayamayız, var olamayız. Kimsenin devletinde sığıntı olarak da yaşayamayız.

 

Dünyada devlet kurma onuruna erişmiş tüm saygın halklar gibi; devletimize, egemenliğimize, eşitliğimize ve özden gelen haklarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.’’

 

Sosyal Medyada Paylaş
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ